Kıymetli İşçi Kardeşlerim,
1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü, dünyanın dört bir yanında kutlanıyor. Avrupa’dan Orta Asya’ya, Ortadoğu’dan Güney Amerika’ya kadar, ezilen ve çoğu zaman görmezden gelinen milyonlarca işçinin bir günlüğüne hatırlandığı bu tarih, ne yazık ki birçok coğrafyada hâlâ yalnızca bir temenniden ibaret.
2025 yılına gelmiş olmamıza rağmen, hâlâ birçok az gelişmiş ya da “gelişmekte olan” ülkede milyonlarca emekçi kardeşimiz, asgari değil adeta açlık sınırının altında yaşıyor. Çocuklarını büyütmeye, ailesini geçindirmeye çalışan bu insanlar, alın terlerinin karşılığını almak yerine, sömürüye maruz kalıyor. Oysa ki 1 Mayıs, bu emeğin bereketiyle, dayanışmayla ve refahla kutlanması gereken bir gün olmalı.
Emekçi; hayatını, zamanını ve sağlığını başkalarının yaşamını kolaylaştırmak uğruna feda eden kişidir. Kimi zaman bir inşaatın iskelesinde, kimi zaman hastane koridorlarında, kimi zaman tarlada sabahın ilk ışıklarıyla çalışmaya başlar. Bu insanlar; adil bir yaşamı değil, yalnızca insanca yaşamayı talep ediyor. Ancak aldıkları maaş, ne geleceğe yatırım yapmalarına ne çocuklarına kaliteli bir eğitim sunmalarına ne de yaşlılıkta onurlu bir emeklilik sağlamalarına yetiyor.
Gerçek bir 1 Mayıs, siyasi vitrinlerin gölgesinden uzak, sendikal kartvizitlerin arkasına saklanmadan, emekçinin sesini gerçekten duyabildiğimiz bir gün olmalı. Çünkü işçinin hayatı ipotek altındayken, çocuklarının geleceği karanlıktayken yapılan kutlamalar; ne samimi ne de anlamlı olabilir.
Hayal ettiğim 1 Mayıs’ta; gelir adaleti sağlanmış, gider adaleti tesis edilmiş, emek karşılığını bulmuş olacak. İşte o zaman, 1 Mayıs gerçek anlamıyla bir bayram olacak. Ne patronun reklamı, ne siyasetin şovu olacak. Sadece emek konuşacak, alın teri konuşacak.
Ve biz o zaman, gerçekten çalışanın, üretenin, yarınlara umutla bakan emekçinin bayramını kutlayacağız.