Suriye, yıllardır süren iç savaşın ardından kritik bir dönemece girmiş durumda. Son günlerdeki gelişmeler, ülkedeki karmaşık siyasi dinamikleri ve güvenlik tehditlerini bir kez daha gözler önüne seriyor. Özellikle, Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) liderliğindeki Şam hükümeti ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında imzalanan anlaşma, Suriye’nin geleceği açısından önemli bir dönüm noktası olarak değerlendiriliyor. Ancak bu anlaşma, beraberinde hem umutları hem de ciddi endişeleri getiriyor.
HTŞ ve SDG Arasında Tarihi Bir Anlaşma
Suriye Demokratik Güçleri’nin lideri Mazlum Abdi ile HTŞ liderliğindeki Şam hükümetinin başkanı Ahmed eş-Şara arasında imzalanan anlaşma, ülkenin geleceği için tarihi bir adım olarak görülüyor. Bu anlaşma, tüm azınlıkların anayasal güvence altına alınmasını ve Kuzey Suriye’deki stratejik kaynakların, özellikle doğalgaz, petrol ve madenlerin yönetiminde ortak bir mutabakatı içeriyor. SDG, üniter bir yapıyı savunurken, özerklikten çok eşit yurttaşlık haklarına odaklanıyor. Bu noktada, HTŞ'nin öngördüğü İslam hukuku temelindeki yönetim yaklaşımı ve SDG’nin daha kapsayıcı yasama önerisi arasında önemli bir uyum arayışı söz konusu.
Ancak, bu anlaşma, yalnızca umut verici bir adım olarak kalmakla kalmıyor, aynı zamanda şiddet ve kaosun da devam ettiğini gösteriyor. Lazkiye'deki Alevi kökenli mahallelerde yaşanan baskınlar ve buna bağlı olarak çok sayıda ölüm, bu umutları gölgeliyor. İç savaşın tamamen sona ermesi için henüz erken olduğunu söylemek mümkün.
İsrail’in Güney Suriye ve Gazze’deki Saldırıları
İsrail, HTŞ’nin tepkisizliği ve Şam hükümetinin sessizliği ile güney Suriye'deki saldırılarına devam ediyor. Dürzilerin bölgedeki hakimiyet arayışları, İsrail’in Golan Tepeleri’ni genişletme stratejisiyle birleşiyor. Güney Suriye'deki son bombardımanlar ve ilerleyiş, İsrail’in Suriye’deki kaosu kendi stratejik çıkarları için fırsata çevirdiğini gösteriyor. Şam hükümetinin bu saldırılara dair sessizliği, HTŞ’nin Batı’dan meşruiyet kazanma çabalarının bir yansıması olabilir.
Diğer taraftan, İsrail’in Gazze’ye yönelik hava destekli saldırıları da hız kesmeden devam ediyor. Binlerce ölü ve yaralı, bölgedeki insani krizi her geçen gün derinleştiriyor. ABD'nin İsrail'e tam destek vermesi ise uluslararası arenada tepki topluyor ve bölgedeki gerilimleri daha da artırıyor.
Yemen’in Müdahalesi ve Arap Birliği’nin Tepkisi
Yemen, Gazze’ye balistik füzelerle müdahale ederek krize doğrudan katılan tek ülke oldu. Ancak, Suudi Arabistan tarafından bu füzeler imha edildi. Yemen’in bu eylemi, Arap Birliği’nden büyük tepki aldı. Birçok Arap ülkesi, Yemen’in müdahalesini kınayarak, bölgede birlikten çok çatışmaların yaşandığını ortaya koyuyor. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, diplomatik çözüm için temaslarını sürdürdüğünü ve Gazze halkının yanında olduğunu belirtti. Ancak, İslam ülkelerinin somut adımlar atıp atmayacağı, bölgenin geleceği için belirleyici olacak.
Bölgesel ve Uluslararası Boyut: Çatışmaların Yeni Haritası
Suriye'deki HTŞ-SDG anlaşması, iç savaşı sona erdirme konusunda bir umut ışığı olsa da, İsrail'in saldırıları ve Lazkiye'deki çatışmalar, bu süreci tehdit ediyor. HTŞ’nin İslam hukuku temelinde bir yönetim vaat etmesi, SDG’nin eşitlikçi talepleriyle çatışıyor. Bu durum, ülkenin geleceği için hala belirsizlik yaratıyor. Ayrıca, Dürzilerin bölgedeki güvenlik arayışları, Suriye’nin güneyinde yeni bir çatışma hattı yaratma potansiyeli taşıyor.
Gazze’deki insani kriz ve Yemen’in sınırlı müdahalesi, bölgesel gerilimi tırmandırıyor. Arap Birliği’nin ve diğer İslam ülkelerinin sadece kınama mesajları göndermesi, bölgedeki krizlere karşı etkili bir çözüm üretilemiyor. ABD’nin İsrail’e verdiği destek, uluslararası toplumun büyük tepkisini çekiyor.
Nereye Kadar Devam Edecek?
Suriye'deki gelişmeler, barışın çok uzağında ve daha çok yeni çatışma alanlarının habercisi gibi görünüyor. HTŞ-SDG anlaşması, belki de ülkenin geleceği için bir umut olsa da, bölgesel güçlerin müdahaleleri ve iç tehditler bu umudu gölgeliyor. İslam ülkelerinin, kınama yerine somut adımlar atıp atmayacağı, bölgedeki gidişatı belirleyecek en önemli faktör olacak. Eğer uluslararası toplum somut adımlar atmazsa, Suriye ve çevresi, daha büyük bir çatışmanın eşiğinde kalmaya devam edecek.