Kişisel Sorumluluk, Toplumsal Zorunluluk
Kişisel gelişim, bireyin sadece kendi iç dünyasına yönelik bir gelişim süreci değil, aynı zamanda toplumun genel yapısına önemli katkılar sunan bir olgudur. Kişinin potansiyelini keşfetmesi, yeteneklerini geliştirmesi ve bunları daha verimli kullanmasına olanak tanıyan bu gelişim süreci, bireysel başarıların ötesinde toplumsal ilerlemeyi de beraberinde getirir.
Farklı bakış açıları kazanan bireyler, toplumsal sorunlara yenilikçi çözümler üreterek toplumun gelişimine katkı sağlar. Kişisel gelişimin sağlandığı toplumlarda empati ve iletişim daha sağlıklı kurulurken, bu durumun olmadığı toplumlarda ise uyum sorunları ortaya çıkabilir.
Ufku genişleyen, vasıfları artan bir toplumda, toplumu etkileyebilecek ve hatta dünyaya yön verebilecek bireyler daha sık karşımıza çıkmaktadır. Tarih boyunca güçlü ve gelişmiş toplumların bu sayede dünya sahnesinde önemli yerler elde ettiği bilinmektedir.
Bu nedenle, kişisel gelişim bireysel bir sorumluluktan öte toplumsal bir zorunluluktur. Toplumlar, bireylerinin gelişim düzeyine paralel olarak değerlendirilir ve bu durum, uluslararası ilişkilerde de önemli bir etken haline gelmektedir. Gelişmişlik düzeyi farklı olan toplumlara karşı tutumlar da bu nedenle farklılaşır.
Kişisel gelişimin önemini kavrayan bireyler, toplumun bir parçası olarak bu konuda adım atmalıdır. Tıpkı bir mekanizmanın dişli çarkı gibi, bireysel bir aksaklık tüm sistemi etkileyecektir. Tarihe adını altın harfle yazdırmış kişilerin belirli dönemlerde yoğunlaşması, bireysel ilerlemenin toplumsal gelişimi nasıl etkilediğini gösterir. Başarı da başarısızlık da birbirini tetikleyen etmenlerdir. Farabi, Biruni, El Cezeri, İbn-i Sina gibi bilim insanlarının neredeyse aynı tarihlerde yaşadığı; Aristo, Platon, Sokrates gibi filozofların yakın tarihlerde yaşamış olmaları bunun bir göstergesidir.
Bunun yanında bireysel ilerleme ve toplumsal çöküş gibi konularda eleştiri yaparken, kendimizi de değerlendirmeliyiz. Bu değerlendirme, narsist bir yaklaşımları bir yana bırakıp kişinin toplumda nasıl bir konumda olduğunu ve toplumsal bu eğilimi hangi yöne çektiğini gözden geçirerek yapılmalıdır. Toplumla ilgili bir şikâyet var ise bu şikâyet edilen konuda birey olarak ne yapıldığı gözden geçirilmelidir.
Sosyal anlamda bir çöküş olduğundan şikayet edilen günümüzde eleştiriyi yapan her bireyin bu çöküşte nasıl bir etkiye sahip olduğunu, bu çöküşün neresinde olduğunu sorgulaması gerekiyor. Eleştiri yaparken dıştan izleyen bir perspektiften bakmak yerine kişinin kendini bu çerçevenin içinde ele alması gerekiyor.
İşte burada ele, bir kâğıt ve kalem alıp başta bir günlük sonra bir haftalık sonra bir aylık ve en nihayetinde bir yıllık süreçte neler yapıldığı yazılarak başlanabilir. Bu süreçte kişinin kendisine bir katkı olarak ne yaptığı ne tür bir gelişim ve kişisel yatırım yapıldığı üzerine düşünmesi gerekmektedir. Ortaya nasıl bir kişilik konduğu, toplumda nasıl bir konumda olunduğu vaktin nasıl geçirildiği, günlük zamanın ve zihnin nelerle işgal edildiği bunun bir yansıması ve delili olacaktır.
Kontrol edilen, yönlendirilen biri olmak yerine; kontrol eden ve yön veren biri olmak için hayatımızı anlamlı amaçlar doğrultusunda inşa etmeliyiz. Ancak bu noktada, her insanın bir beşer olduğu, dinlenmeye ve hobilere ihtiyacı olduğunu unutmamalıyız. Önemli olan, hobilerin hayatımızın merkezinde yer almayan, yaşantımızı şekillendirmeyen bir seviyede kalmasıdır. Yaşanacak ömrün sınırlı olduğunu da düşününce kaybedecek bir anımız, boşa geçirecek tek bir dakikamız bile yok.
Vesselam…