Toplumlar, kültürleriyle var olurlar ve bu mirası taşıdıkça varlıklarını sürdürürler. Tarihe karşı dimdik kalırlar.
Milletler, kültürel birikimlerini taşıdıkları ölçüde dünya medeniyetinin bir öznesi olarak varlıklarını sürdürürler. Kültürel kodlar bir medeniyetin kimliğini oluşturur.
Bu kodlar muhafaza edildikçe ve bu kodlara sadık kalındıkça millet kimliği varlığını hissettirir.
Dünya medeniyet tarihine yön vermiş her uygarlığın bu kodlara sadık kaldığı ve özgünlüğünü koruduğu gerçeği karşımıza çıkar. Bugün dünyaya baktığımızda Türk, Rus, Pers (İran), İngiliz ve Çin gibi lokomotif medeniyetlerin neredeyse binlerce yıldır varlıklarını sürdürmelerinin altında bu neden yatmaktadır. Bahsettiğimiz bu uygarlıkların kültürel kodlarına sıkı sıkıya bağlı olduklarını ve bunu varlık sebebi sayarak koruduklarını göreceğiz.
Bugün bu milletlerin dünyadaki konumlarını sadece güç ve ekonomik refah ile açıklamak bizleri büyük bir yanılgıya düşürecektir. Her toplum ve millet tarihin belli dönemlerinde sorunlar yaşamakta, büyük mücadeleler vermekte ve zorlu sınavlardan geçmektedir. Yaşanılan tüm bu zorluklara rağmen bir toplumu ayakta tutan kültürel varlığıdır.
Bu gerçekliği göz önünde bulundurmak millet olarak her birimize tarihi sorumluluklar yüklemektedir. Dünya medeniyet tarihine uzun yıllar yön vermiş, çağ açıp çağ kapatmış, bilginin ve medeniyetin kaynağı olmuş ecdadın torunları olarak bir takım ödevlerimiz bulunmaktadır. Bizler övgülerle bahsettiğimiz bu mirasın üzerinde fütursuzca tepinemeyiz. Bunları görmezden gelmek, milli varlığımızı sürdürmek konusunda ciddi problemler yaşamamıza sebep olacaktır. Bahsettiğimiz bu problemler en az madde bağımlılığı kadar tehlikeli olmaktadır.
Bazı konular boşluk kabul etmez, göz ardı edilemez. Bu kritik konunun farkına vardığımız andan itibaren yaşantılarımıza yön vermek zorundayız. Başkalarının ne yaptığını umursamadan...
Bugün küresel sistemin getirdiği bir takım dayatmalar ile toplum mühendisliği yapılmaktadır. Bu dayatmalar küresel sistem içerisinde ciddiye alınması gereken ya da küresel sisteme karşı tehlike potansiyeli olan kimi toplumlarda daha yoğun olmaktadır.
Bizler hemen her alanda yozlaşmaya sebep olacak akımlara daha yoğun bir şekilde maruz kalmaktayız. Örneğin, bazı sosyal medya algoritmaları diğer ülkelerde kullanıcılarına bilimsel içerikler önerirken bize çok daha anlamsız içerikler sunmaktadır.
Bu durumun ciddiyetinin farkına varmak zorundayız.
Gelenek, görenekler, yaşantılar ve değerler korunmadıkça yok olacak ve devamında belki de toplumun bir yerden sonra dağılması krizini yüzümüze çarpacaktır. Dönüp kendimize baktığımızda özel günlerimiz, kutlamalarımız, törenlerimiz, eğlencelerimiz ve milli değerlerimiz bizi biz yapan ve varlığımızı kıyamete kadar taşıyacak ana bileşenlerdir.
Bugün etrafımıza baktığımızda popüler kültürün hep bir dayatmasını yaşamaktayız. Kültürümüzde, örf ve adetlerimizde yeri olmayan bu yenilikler ilk anda ilgi çekici gelebilmektedir. Olmak zorunda; çünkü muhteşem bir pazarlama ile sunuluyor.
Ne yazık ki bu tür yenilikler sorgusuz bir kabul ile özümsenebiliyor. Bu sorgusuz kabulün sebeplerini incelersek bunun altında birtakım dayatmaların yanında eziklik, eksik hissetme, dışlanma korkusu veya ilgi çekme ihtiyacı gibi psikolojik sebepler kendini gösterecektir.
Baby shower, Bridge partileri, kontrolden çıkmış cinsiyet partileri, muhafazakar kesimin alkolsüz şampanya patlatmaları diye uzayıp gider. Daha isimleri doğru dürüst telaffuz edilemeyen bunlar gibi onlarca popüler kültür ürünü.
Sosyal medyada ve farklı alanlarda "birkaç kelime" yabancı dil kullanımının bir gelişmişlik olduğu vehminden nasıl sıyrılacağız? Daha kendi dilimizi doğru dürüst konuşamıyorken toplum olarak pek de becerikli olmadığımız yabancı dilde iki kelime kullanmanın bir kalite göstergesi olduğu yanılgısından ne zaman kurtulacağız? Hele hele ihtiyaçlarını giderecek seviyede bile İngilizce konuşamıyorken bu özenti davranışın sergilenmesi de ayrı trajikomik bir durum. Pazar yerine sunday, arkadaş yerine friend, kahvaltı yerine breakfast deyince ya da good day yazınca elit olunmuyor. Evet, yabancı dil öğrenelim. Tıpkı Fatih'in 7 dil bildiği gibi; ama Fatih gibi olmaya gayret ederek. Dünyaya yaşantılarımızla, sözlerimizle kim olduğumuzu göstererek. Dışarıdan bize bakan biri kim olduğumuzu ve hangi medeniyetin varisi olduğumuzu anlamıyorsa artık o tehlikenin içindeyiz demektir.
Bu gerçekleri görmezden gelirsek günün birinde bunun sonuçlarını çok acı bir şekilde tecrübe ederiz. Kültürüne yabancılaşmış, geleneklerinden kopmuş bir toplumun neler kaybedeceğini görmeden aslımıza yaşamak zorundayız. Bu yüzden yönlendirilen değil yön veren olmak zorundayız.
Öyleyse şimdi hepinize Goodbye değil Allah'aısmarladık...