Toplumsal olarak hepimizi yaralayan bazı durumlar ile karşılaşmaktayız. Bunlardan biri de Narin evladımızın başına gelen vahim olay. Narinimizin başına gelen olay hepimizin canını yaktı, umuduna bir karanlık örtü çekti. Üstümüzdeki bu karanlık örtüyü hep beraber savurup atmak zorundayız. Tabiki adaletin sağlanması şartı ile... Bizi en iyi Bilenin "Sizin için kısasta hayat vardır." düsturunu hatırlayarak. Adaleti bir yere kadar konuşabiliriz. Çünkü onu sağlamak herhangi bir bireyin görevi değil. Tıpkı TV'lerde demagoji yaparak, ajitasyon yaparak boy gösterenlerin olmadığı gibi... Unutmayalım, TV ekranlarından adalet sağlanmaz!
Yaşadığımız bu olay üzerinden başka bir ayrıntıya dikkat çekmek istiyorum. Bu gibi vahşetlerin, TV ekranlarında gece gündüz dolaşması insanların bilinçaltına çok daha fazla kötülük yerleştirmekten başka bir işe yaramayacaktır. Hele hele neticenin daha adaletli olmasını hiç sağlamayacaktır.
Yalnızlık fobisini hemen hemen hepimiz duymuşuzdur. Yalnızlık fobisi, insanları kimi zaman bazı durumlardan uzak tutarken kimi zaman da caydırıcı bir işlev görür. İnsanlık tarihi ortaya çıktığı günden bugüne, iyi insanların, vicdanlı insanların yanında kötüler de hep var olmuştur. Olmaya da devam edecektir. Herhangi bir olayda bir suçu ilk defa işleyen bir kişiye verilen tepki ile sonrasında onu işleyen kişilere verilen tepkiler aynı seviyede olmayacaktır. İlk katili, Kabil'i herkes hatırlar,herkes onu suçlar. Kabilin olması, yeni Kabillere cesaret vermektedir. Hadis-i Şerifte ifade edilen "İyiliklerin anlatılması, kötülüklerin gizli tutulması" tavsiyesi boşuna değil.
Adaleti sağlayalım ama insanların zihnini bulandırmadan. Bugün, belli başlı TV kanalları, adeta magazin programı yaparcasına, haftalarca belki aylarca kötülükleri, ahlaksızlıkları sergiliyor. Bu programlar, topluma ahlaksızlığın nasıl işlenebileceğini adım adım gösteriyor. Bu içeriklerin, topluma verdiği zararları artık görmezden gelemeyiz.
“Hırsızdan akıl almaz plan, akıl almaz cinayet senaryosu…” bunlar gibi daha onlarca örnek.
Bilinci oturmamış veya suç potansiyeli olan birinin bu tür içeriklerden alacağı mesajlar çok daha farklı olmaktadır. İnsan zihni ve bilinçaltı çok farklı çalışır. Bir yerde yaşanan bir cinayeti tüm ayrıntılarına kadar insanlara anlatmanın toplumda ne gibi bir etki bırakacağını hiç merak ettiniz mi? Sırf insanların merak duygusunu gidermekten başka bir işe yaramayan bu ihanetten ne zaman kurtulacağız? Suçun adeta senaryosunu insanlara anlatmanın adaletle ne gibi bir alakası olabilir? Geçmişte yaşanan, Özgecan Aslan olayından sonra birçok genç kızımızın "Senin de sonun Özgecan gibi olacak!" tehdidi ile karşılaşmasının altındaki sebep işte tam olarak bu. Çünkü insan, bilinci yerinden iken duyduklarını, gördüklerini, bilinci yerinde değilken yapma eğilimine sahiptir.
Kötülükleri, ağızlarda sakız gibi çevirmek yerine, sorunu kökten çözecek yolları düşünmek zorundayız. Sarı saçlarıyla, evden biriymiş gibi yapmacık samimi tavırlarsergileyerek, duygu sömürüleri ile reyting peşinde koşan şovmenlerin adaleti sağlamadıklarını, toplumun tamamının bir gün anlamasını; bunlardan uzak durmalarını ümit ediyorum. Tüm psikolojik yıkımlarıyla birlikte onları bir kenara atınca öncelikle zihin temizliği başlayacaktır. En nihayetinde, geniş etki alanına sahip medya organlarından kişisel alanımıza kadar, herkesin diğer insanların bilinçaltına nasıl etki ettiklerini gözden geçirmesi gerekiyor.
Vesselam...