Bir milletin kültürü ve medeniyeti, o millette mal olmuş her türlü değerin farkında olarak yaşaması demektir. Bir toplum, kültürünü, medeniyetini, gelenek ve göreneklerini yaşam tarzlarına ne kadar uygularsa, o ölçüde yaşayıp asırlar boyunca var olacaktır. Evvela, uygarlıklar , medeniyeti kelimesini "medeni olmak", başka bir ifade ile "insan olmak" ile tanımlamış ve buna göre var olmuşlardır. Çünkü medeni bir toplumda fikirler arasında ayrım olsa da hoşgörü hâkimdir. Bu toplumlarda insan, her zaman çok farklı bir yerde tutulmuş ve bunu hayatlarında bir düstur haline getirmişlerdir. Tarihte birçok uygarlığın uzun süre ayakta kalmasının sebebi de belki de buydu. Nitekim bunun sonucunda, kendi kültür ve medeniyetine sahip çıkıp, onu nesiller boyunca kuşaktan kuşağa aktarabilmeyi başarmışlardır.
Günümüzde globalleşen dünyaya ayak uydurdukça, çoğu zaman geçmişten gelen ve bir çok kez yıkılmaya yüz tutmuş kültürel öğeyi, adeta bir enkaz yığınının içine hapsediyoruz. En nihayetinde, gelecek kuşaklara aktardığımız her ne ise, aslını ne denli koruduğu konusunda da birtakım çelişkileri göz ardı ediyoruz bazen. Yani, gelişen teknoloji ile kültürün çok yönlü bir etkileşim halinde olduğundan bahsetmekte fayda var. Ancak, çağa ayak uydurmak için ‘benzemek’ ya da ‘özenmek’ yerine, akıl ve bilim ışığında kültürümüzü yaşatabilmeliyiz. Belki birçok kaynakta kültür ve medeniyetin aslında farklı olduğu düşüncesi hakim olsa da, medeniyeti kültürümüze empoze edebilir ve bu şekilde çağa ayak uydurabiliriz. Muasır medeniyetler arasında olmanın, kültürümüze sımsıkı bağlanıp gelişmeleri bu şekilde takip etmekle mümkün olduğunu bilmeliyiz. Bu hususta, "kültürlenme" kelimesini bir kez daha hatırlatmakta fayda var. Bir kültürün bir kuşaktan diğer kuşağa aktarılması sürecine denir. Yani bizler, geleceğin teminatı çocuklarımıza medeniyetimizi, kültürümüzü, yaşam biçimimizi en güzel şekilde aktarırsak, her zaman var olan ve yaşayan toplumlar arasında olabiliriz.
Yukarıda da belirttiğim gibi, fikirlerin özgürce ifade edildiği, insanca yaşayabilmiş ve ahlaki olarak kendini gerçekleştirmiş toplumlarda bu süreç daha sağlıklı olacaktır. Avrupa’da, X kültürünün 7'den 70'e her kesimde bir yaşam biçimi haline gelmesi ve buna sahip çıkmaları, bize öncelikle kültürlenme kavramını ne kadar benimsediklerinin en güzel örneğini sunuyor.
Bizler de geçmişten gelen ve çoğu unutulmaya yüz tutmuş, ne kadar çok kültürel öğemiz varsa, bunları yaşatmakla mükellefiz. "Ağaç yaş iken eğilir" atasözümüzde bile, atalarımızın geçmişten geleceğe kurduğu köprünün hiçbir yozlaşmış düşünce karşısında eğilip bükülmediğinin en anlamlı örneğini bize göstermiş oluyor.
Günümüzde, son zamanlarda eğitim sistemimizde kültür ve medeniyet inşası konusunda çocukların ufkunu açacak imkanlar sunulmuştur. Çocuklara kendi kültürlerini yaşatmayı ve sonrasında kendi medeniyetimizin inşası üzerinde durulmuştur. Bugün çocuklarımız, bozkır kültüründen başlayıp Türk-İslam kültürüne kadar her anlamda geçmişini öğrenmeye istekli hale gelmiştir. Bazı Avrupa projelerinde yer alıp, kültürünü teknoloji ile peyderpey özenle ve titizlikle tanıtmışlardır. Ramazan ayında manilerden, Ramazan şerbetine; bayramlarda sıla-i rahimden, asker uğurlamalarına; türkülerden, düğünlere kadar kültürünü hiçbir teknolojik gelişmenin altında ezmeyen bu yeni nesil, kendi medeniyetini inşa edecektir. Kültürüne ve medeniyetine sahip çıkıp, onu her türlü değişim ve gelişimle kendisinden sonra gelen nesile daha fazla aktarım yapacaktır.
Ez cümle, bu konuda fikirleriyle Türk kültürünün fikir babası olan ve Türklerin kültürel bütünlüğünü en güzel ifade eden Ziya Gökalp'in şu cümlesiyle yazımı sonlandırmak istiyorum:
"Vatan ne Türkiye’dir, ne Türklere Türkistan; vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan"
Çok güzel bir yazı olmuş. Tebrikler...
Ellerinize sağlık, kaleminiz daim olsun.
Eline yüreğine sağlık , harika bir yazı olmuş!!!